enflasyon emeklilik ötv döviz akp chp mhp
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Bin Yıllık Şubat…

01.03.2021 17:40
0
A+
A-

Yine bir Şubatın sonuna geldik. Yine şahadetlerden bahsettik. Yine Şubat sonunda gelen kaos ve kargaşa günlerine atıflarda bulunduk. Hatta “bin yıl sürecek dediniz amma sürmedi işte” diyenlerimiz de oldu yine. Evet sonu 28 Şubat 1997 darbesi ile tamamlanan bir Şubat gündemi daha bitti.
Açıkçası bizler batı toplumlarına nazaran duyguları ile ses vermeyi daha çok seven “Doğulu” milletiz. Bu nedenle şubat ayı özelinde üzerimizde biriken sıkıntıları aklımızla değil yüreğimizle hissederiz.
Aslında Şubata gelene kadar 150-200 yıllık bir Batılılaşma (batıllaşma) serüveninin öznesi yapılma çabası hep üzerimizde oynandı. Bunu da modernleşme ve çağdaşlaşma hedefi olarak lanse ettiler. Hele ki bir “muasır medeniyetlerin üzerine çıkma” hedefi var ki sormayın. Hani birisi ne var bunda muasırların ilerisine geçmekte sıkıntı mı var? Diye sorabilir.
Elbette bilgi, teknoloji ve medeniyette ilerlemek karşı çıkmak şöyle dursun mutlaka olması gereken işlerdir. Zira aklı olan herkes bilir ki değişmeyen tek şey; değişimin bizzat kendisidir. Öyleyse değişimi gelişme ile birlikte götürebilmek lazımdır.
Çok bilindik ve ansiklopedik bu birkaç satırın Anadolu modernleşmesindeki (!) uygulaması hiç de insani, medeni ve de gelişmişlik teorilerine uygun olmamıştır. Modernleşmeyi Milletin değerleri, dini ve inancı ile mücadele etmek olarak anlayan bir zümre; çağdaşlık, modernlik ve gelişme adıyla ürettikleri balyozlarla milletin tepesine vurmaya hep hevesli olmuştur.
Açıkçası Cumhuriyet dönemi Türkiye modernleşmesi/modernleştirmesi diktacı bir hüviyetin ötesine hiç geçememiştir. Bu zihniyet marifeti ile teknoloji, bilim ve medeniyet bağlamında ortaya koyulmuş bir şey bulmak çok zordu desek abartmayız. Hadi hak yemeyelim; Anıtkabirin bayrak direğinin ipini ülkemizde üretmeye başladık şeklindeki gazete manşeti bundan istisnadır.
Peki olan neydi?
Olan kısaca şuydu; İslam ve Kur’an, gelişme adına mücadele edilmesi ve ortadan kaldırılması gereken iki engeldi. Bu engelleri aşmak için de; yasaklama, öğrenilmesini engelleme, mensuplarını cezalandırma ile dolu bir cumhuriyet dönemi yaşadı bu millet. Yoksa ahırlarda öğrenmek zorunda kaldığı kitabının, okunması yasaklanan ezanının, giyilmesi engellenen tesettürlü kıyafetlerinin nasıl çağdışı olduğuna bilimsel yöntemlerle ikna edilmişti de (‘!) farkında mı değildi?
Elbette hayır?
Anadolu’nun modernleştirme hikayesi , tarihte eşi çok az görüldüğü üzere inançlarına savaş açılmış bir milletin hikâyesidir.
Peki ya 28 Şubat 1997
O ise bütün baskı ve engellemelere, yok edilme ve silinme çabalarına rağmen küllerinden defalarca doğmaya azmetmiş bu milletin kendini yönetme iradesi göstermesine karşı hazımsızlığın zirvesidir. Evet, bu yazının yazıldığı bu ün (27 Şubat 2011) vefat yıl dönümü olan Merhum Başbakan Necmettin ERBAKAN hocanın liderliğindeki siyasi hareket yeniden idareye talip olmuştu.
Bu milleti gericilik ve çağdışılık liginde tuttuğu iddiasıyla dini ve inancından koparmak için yaptıkları bütün gizli ve açık baskılara rağmen başarılı olamayan “zümre” milletin iradesine son bir darbe vurmak için çabaladı. Top yekun bir saldırı ile siyasal gücünden tutun başörtüsüne, dinini öğrendiği İmam hatiplerinden, Kuran kurslarına kadar savaş açılmadık bir değer bırakmadılar.
Çok mu abartıyoruz?
Yok, hayır aksine bu konu hiçbir daha unutulmayacak şekilde hep hatırda ve hatıralarda tutulmalıdır. Zira gevşediğimiz ilk anda bu milletin değerlerine yönelik saldırıya tekrar başlayacaklarının en büyük örneği 15 Temmuz hain darbe girişimidir.
Peki ne yapmalı?
Açıkçası; 28 Şubat öncesi ve günlerindeki bilinç kuşanmasının formatlanmış yeni versiyon ve sürümlerini tekrar gündeme almalıyız. Tamam, bugün Anadolu’nun değerleri ile barışık ve onu yüceltmenin hedefinde bir siyasal lider var. Evet, onun ve bir avuç azimli insanın mücadelesi ile bugün hayal bile edemeyeceğimiz kazanımlarımız var.
Ancak; iktidarda olmanın bizden alıp götürdüklerini de görmezden gelme şansımız yok. Bununla birlikte ben bu coğrafyanın mayasına hep güvenen ümit var birisiyim. Eksiklerimizi görüp toparlanabilecek kabiliyetimiz de var.
Tabi artık şu eskiye öykünüp bugün artık bir şeyler yapabilme imkânı yokmuş sonucu çıkan ve gına getiren “kanepede kaykılan eleştiri mücahitliğini” bir bırakalım.
Evet ağabeyler; 90’larda İslamcılar çok kitap okurdu. Evet geceler boyu neyi nasıl düzeltelim diye kafa yorarlardı.
E yani?
Şimdi elimizden tutan mı var? Başkasından beklemeyi bırakıp ilk önce kendimizden ve yakınlarımızdan başlayarak yeni bir duruş alabilecek fırsatlar hep var. Yeter ki biz silkinmeyi becerelim.
Salonlarda konferanslar veremez ve talep edilmez olduysa internetin muhteşem fırsatlarını kullanalım. Bir nesli daha kaybetmek istemiyorsak; imam hatiplerden mezun edip mühendisliğe ve diğer alanlara yönlendirdiğimiz, ilahiyatlardan mezun ettiğimiz gençlerin namazla, ümmetle, milletle arasını düzeltecek çabalarımız olmalı.
İşte o zaman 28 Şubat bin yıl sürecek diyen zalimin sözünü boşa çıkartabiliriz. Ancak maalesef henüz başaramadık.
Musibetten ders alanlardan olabilelim diye dua ile…
Vesselam..!

Yazarın Diğer Yazıları
REKLAM ALANI
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.